22 Mayıs 2010 Cumartesi

II. İran Seferi, Bölüm 4





Taksiye biniyoruz. Taksiciye gideceğimiz yeri tarif ediyorum. İlk başta biraz tereddüdden sonra Türkçe konuşmaya başlıyoruz. Tren bileti alacağımız yerin önünde duruyoruz. Akşam için kuşetli vagonda biletimizi alıyoruz. Tahran için iki kişi 36 bin tümen veriyoruz. Dışarı çıkıyoruz taksiye biniyoruz. Taksiciye Tebriz'de nereleri gezebileceğimizi soruyoruz. Kendovan'ı muhakkak görmemizi söylüyor. Tamam diyoruz . Yolda taksiciyle konuşuyoruz. Adının " Emir " olduğunu öğreniyoruz. İlk önce yarı kurak bir bölgeden geçiyoruz daha sonra hafiften ağaçların yeşilliği etrafımızı sarmaya başlıyor. Kendovana geliyoruz , Nevşehir'deki Peri Bacalarına benziyor ama tek farkla burada insanlar yaşıyor. Kendovan yamaca kurulmuş vadi dibinde akan çayın etrafında ağaçların ve lokantaların olduğu ufak bir kasaba. Yamaçtaki kaya-evler zamanla artan nüfusu barındıramadığı için vadi dibinde yeni evler inşa edilmiş. Kaya-evler arasında Bülent ile dolaşıyoruz. Çocuklar oyun oynuyor. Katırlarıyla insanlar sokak(?) aralarında dolaşıyorlar. Çayın aktığı yatağın etrafında çayhane-lokanta karışımı bir yere giriyoruz. Yaz sezonu geçtiği için bir çok işletme kapalı. Ve anladığım kadarı ile bir sayfiye yeri Kendovan; insanların gelip serin bir gölgede çay içtikleri yemeklerini yedikleri bir yer. Çayımızın yanında bal ve tereyağı ve tabii ki lavaş ekmek geliyor. Güzel bir 2. sabah kahvaltısı oluyor bizim için. Hem yiyoruz hem de Emir ile konuşuyoruz. Emir kendinden ve hayatından bahsediyor. Üniversite mezunu olduğunu öğreniyoruz. Bilgisayar mühendisliğini bitirmiş fakat işsizlikten dolayı babasıyla beraber taksicilik yapıyorlarmış. İran'daki hayatı Türkiye ile mukayaseli bir şekilde konuşuyoruz. Kahvaltımızı bitirdikten sonra Emir bizi her derde deva bir sudan içmeye götürüyor. Daha sonra dönüp arabaya biniyoruz. Tekrar geri dönmek için yola koyuluyoruz. Yolun uzunluğu ve uykusuz bir geceden dolayı hafiften bir uykuya dalıyoruz.

Hiç yorum yok: