24 Haziran 2010 Perşembe

II. İran Seferi, Bölüm 6


Sırt çantalarımız ile gar binasından trenlere doğru gidiyoruz. Hangi vagonda seyahat edeceğimizi görevlilere sorarak buluyoruz. Vagondan sonra hangi kompartman olduğunu da Arap rakamlarına bakarak buluyoruz. Kompartmana çantalarımızı yerleştirip nefesleniyoruz. Burada dört kişilik yer var ve de yan yana olan koltukların arasında ufak bir alan. Bu yerin üzerinde termos, çay bardakları, şeker , bisküvi ve de pet şişelerde soğuk su. Bu alanın koltukların sırt kısmına gelen yerinde ise karşılıklı iki monitör bulunuyor. Biz içeriyi alıcı gözler ile incelerken iki kişi selam verip kopartmana giriyor ve eşyalarını yerleştiriyor. Kısa bir bakışmadan sonra konuşmaya başlıyorlar. Belirli bir süre geçtikten sonra bir şekilde Bülent ile Türkçe konuşmaya başlıyorlar. Ben ise izin isteyerek üst yataklardan birini açıyorum. Sonra müzik dinlemek için kulaklığı takıp hafiften üzerimdeki yorgunluğu atmak için uzanıyorum. Ne kadar uyuduğumu hatırlamıyorum ama kompartmandaki diğer yolcuların seslenmesiyle uyanıyorum. Bülent de karşı tarafta aynı şekilde yataktan doğruluyor. Hadi yemeğe diyor. Uyku sersemi olarak ben biraz şaşırıyorum. Önümden çekilip koltuk sehpasını gösterince şaşkınlığım daha da artıyor. Sehpanın üzerinde büyük iki tabak, içinde pilav ve tavuk şiş duruyor. Benim altımdaki sehpanın üzerinde de aynısında bulunmakta. Bülentle beraber hızlı bir şekilde aşağıya iniyoruz. Diğer iki yolcuya sorduğumuzda kebapların trenin servisi olduğunu öğreniyoruz. Karnımızın da acıkmasından dolayı hemen kaşıklamaya başlıyoruz pilavı, katar ise Tahran'a doğru yol alıyor....

17 Haziran 2010 Perşembe

II. İran Seferi, Bölüm 5


Dönüş yolunda Emir'e nerede iyi bir yemek yiyebileceğimizi soruyoruz. Yolumuzun üzerinde güzel bir lokanta olduğunu söylüyor. Söylediği yerde duruyoruz. Sade bir kapıdan içeri giriyoruz. Kapıdan girince büyük bir avluya çıkıyoruz. Avlunun ortasında ufak bir havuz ve ağaçlar var. Yemek yenecek mekanlar avlunun etrafına dağılmış. Avlunun çevresine dağılmış bu yerlerde yemek yer sofrasına geliyor. Ne yiyeceğimize karar veriyoruz. Yere sofra bezi olarak plastik bir örtü açılıyor. Daha sonrada yemek dolu tepsimiz geliyor. Pilav ve yanında kebap geliyor. Pilav tabağının yanında tereyağı ayrı olarak ufak bir pakette geliyor ve siz bunu pilava karıştırıyorsunuz. Hem yemeğe hem sohbete devam ediyoruz. Yemeğimiz bittikten sonra Emir bizi Tebrizli şairlerin medfun olduğu Makberetüş Şuera'ya götürüyor. Anıt mezar başında şiir okuyan gençler görüyoruz. İran cemiyetinde şiirin çok önemli bir yeri var. Sıradan bir İranlı Sadi'nin yahut Hafız'ın bir iki beyitini ezberinden okuması çok tabii bir durumdur. Tahran trenimizin kalkacağı istasyona doğru yola koyulurken, arada bir yerde kredili telefon hattı alıyoruz. İstasyona gelince Emir'e ne kadar borcumuz olduğunu soruyoruz. Her zamanki Azeri inceliğiyle borcumuzun olmadığını söylüyor. Israrımız üzerine ne kadar vereceğimiz konusunda anlaşıyoruz. İstasyona geçiyoruz. Bekleme salonundayız. Treni beklerken Bülent ile istikametimiz hususunda konuşuyoruz. Tahran'da mı kalacağız yoksa devam mı edeceğiz diye. Tahran'da sadece ufak bir molayla İsfahan'a gitme kararını alıyoruz. Salonda bir hareketlenme başlıyor. İnsanlar vagonlara doğru hareketleniyorlar.