29 Kasım 2010 Pazartesi

İran-Akdeniz Üzerine

Sekizinci bölümü yazarken bir ara Park Güell'e gitmiştim. Orada Gaudi'nin kullandığı çini üslûbuyla İran'da karşılaştıklarım arasında bir benzerlik olduğunu farkettim. Hatta bloga birşeyler yazdım fakat Çar Bağ -La Rambla benzerliğiyle beraber aşırı bir yorum olacağını düşündüm ve sildim. Zihnimde İran-Akdeniz havzasının bir blok olarak etkileşim bölgesi olduğu fikri oluştu ve fakat bunu bir çini, bir bir yol yapma ûsulüne dayandıramazdım. Ama sonra şu sıralar ikinci cildini yarıladığım Marshall Hodgson'un İslam'ın Serüveni adlı kitabında yukarıda belirtiklerime benzer ifadelerle karşılaştım. Ustadın yorumu, birkaç resimle birlikte :
"Akdeniz ve Nil-Amuderya bölgeleri, birbirlerine, her zaman uygarlığın diğer çekirdek alanlarından daha sıkı bir şekilde bağlıydılar. Bu iki bölgeye yüksek-kültürel bir seviyede bile, tek-tanrıcı dini geleneğin ve ortak bir bilimsel ve felsefi mirasın her ikisini de paylaştılar. Bu ilişki sadece, iki bölge arasında hiçbir coğrafi engelin olmamasının doğrudan sonucu değildi. Bereketli Hilal'in kurak iç sahası ve İran dağlık arazileri ve güney Avrupa'nın denizle kuşatılmış yarımadaları arasındaki apaçık zıtlıklara rağmen, insanları ırk bakımından bile benzerdi; ve şimdi bile, bir seyyahın komşu Hindistan, ya da kuzay Avrupa ya da Sudan topraklarında keskin bir zıtlık hissedebileceği folk özelliklerinin, Afganistan'dan Türkiye ve Yunanistan boyunca İspanya'ya kadar açık bir devamlılık arzettiği izlenebilir. Bazı amaçlarla bir "İran-Akdeniz" kültür bölgesinden söz etmenin sakıncası yoktur. Özellikle, İran dağlık arazilerinden batı Akdeniz'e kadar olan toprakların belirli herhangi bir zamanda, benzer birçok kurum ve toplumsal beklentilerle birlikte, uzun zaman şehir kültürünün nisbetten mütecânis bir modelini paylaştıkları ve nu mütecânisliğin İslam'ın doğuşundan çok sonraya kadar devam ettiği gözlenmiştir."

Marshall G. S. Hodgson İslam'ın Serüveni, cilt 2, sayfa 76, İz yayıncılık, İstanbul 1993.

İran-Akdeniz(Parc Güell, Cuma ve Şeyh Lütfullah Camiinden çini ayrıntıları)






















22 Kasım 2010 Pazartesi

Şeyh Lütfullah Cami, İsfahan




II. İran Seferi, Bölüm 9, İsfahan




















Bülent'le çimlerin üzerinde yürüyerek Ali Kapu Sarayına giriyoruz. Dar merdivenlerden sarayın balkonuna çıkıyoruz. Burası Nakşı Cihan Meydanı'na en hakim noktalardan birisi. Meydanın tam orta noktasında bulunuyor. Karşısında Şeyh Lütfullah Camii var. Aralında ise büyük bir havuz. Burası Safevi döneminde hükümet sarayı olarak kullanılmış. İsmi de İstanbul için kullanılan Bab Âli'nin Türkçesi. Meydana şöyle bir bakıştan sonra, musiki odasına çıkıyoruz. Burası akustik olarak tasarlanmış ve yankı yapmayan bir oda. Sarayın faal olduğu dönemde musiki bu odada yapılmaktaymış. Saraydan çıktıktan sonra yönümüzü Şeyh Lütfullah Camiine çeviriyoruz. Hali hazırda ibadet için kullanılmamakta olan cami sadece ziyarete açık. Safevi dönemi eseri olan bu cami sedece saray halkının kullanımı için yapılmış. Bundan dolayı caminin minaresi yok. Safevi dönemi mimarisinin en güzel örneklerinden içi-dışı, gözle görülen her yeri çinilerle kaplanmış. Çinilerde kullanılan renkler mavi, sarı, turkuaz, yeşil. Boyut olarak Rüstem Paşa Camii kadar. Ama Şeyh Lütfullah Camii'nin çini işçiliği mukayese edimeyecek kadar güzel. Günün her vakti değişik bir renk çümbüşü sergilenmekte. Biz gittiğimizde de öğleni biraz geçmiş olduğu için içerideki renkler çok canlı gözükmekte. İçeride gölgeleri bırakarak tekrar meydana çıkıyoruz.