Sırt çantalarımız ile gar binasından trenlere doğru gidiyoruz. Hangi vagonda seyahat edeceğimizi görevlilere sorarak buluyoruz. Vagondan sonra hangi kompartman olduğunu da Arap rakamlarına bakarak buluyoruz. Kompartmana çantalarımızı yerleştirip nefesleniyoruz. Burada dört kişilik yer var ve de yan yana olan koltukların arasında ufak bir alan. Bu yerin üzerinde termos, çay bardakları, şeker , bisküvi ve de pet şişelerde soğuk su. Bu alanın koltukların sırt kısmına gelen yerinde ise karşılıklı iki monitör bulunuyor. Biz içeriyi alıcı gözler ile incelerken iki kişi selam verip kopartmana giriyor ve eşyalarını yerleştiriyor. Kısa bir bakışmadan sonra konuşmaya başlıyorlar. Belirli bir süre geçtikten sonra bir şekilde Bülent ile Türkçe konuşmaya başlıyorlar. Ben ise izin isteyerek üst yataklardan birini açıyorum. Sonra müzik dinlemek için kulaklığı takıp hafiften üzerimdeki yorgunluğu atmak için uzanıyorum. Ne kadar uyuduğumu hatırlamıyorum ama kompartmandaki diğer yolcuların seslenmesiyle uyanıyorum. Bülent de karşı tarafta aynı şekilde yataktan doğruluyor. Hadi yemeğe diyor. Uyku sersemi olarak ben biraz şaşırıyorum. Önümden çekilip koltuk sehpasını gösterince şaşkınlığım daha da artıyor. Sehpanın üzerinde büyük iki tabak, içinde pilav ve tavuk şiş duruyor. Benim altımdaki sehpanın üzerinde de aynısında bulunmakta. Bülentle beraber hızlı bir şekilde aşağıya iniyoruz. Diğer iki yolcuya sorduğumuzda kebapların trenin servisi olduğunu öğreniyoruz. Karnımızın da acıkmasından dolayı hemen kaşıklamaya başlıyoruz pilavı, katar ise Tahran'a doğru yol alıyor....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder